Full Rapidshare İndir,Full Download İndir, No Rapid İndir,Flim İndir,Oyun İndir,Program İndir,
Derinsu Derin Türküler 2010 Full Albüm Download İndir
Milli Edebiyat Akımı
Türk edebiyatında toplum ve ülke meselelerine geniş yer veren, sade Türkçeyi ve hece veznini kullanma yoluna giden edebiyat akımı (1911-1923). 1860'tan sonra benimsenen ve Abdülhamid II tarafından da desteklenen «Osmanlıcılık» ideolojisi, Balkan savaşından sonra imparatorluk sınırları içinde patlak veren bağımsızlık mücadeleleri sonucu, geçerliğini kaybetti.
1908'den sonra Müslüman toplumları birleştirmek ve kalkındırmak, Hıristiyan devletleri karşısında bir denge unsuru durumuna getirmek amacını güden «İslamcılık» ideolojisinin yanında, önce edebiyat ve fikir adamlarınca ortaya atılan, sonradan siyasi nitelik kazanan milliyetçilik akımı da gelişme gösterdi.
Milliyetçilik hareketi, kısa bir süre sonra «Türkçülük» adı altında, dernek ve yayın organlarının (Türk Derneği, Türk Yurdu ve aynı adlarla çıkardıkları dergiler) kurulmasıyla siyasi yönden teşkilât kurmağa başladı. Türk Yurdu derneği, bir yıl sonra (1912) yerini Türk Ocağı'na bıraktı.
Yayımı 1913'te başlayan Halka Doğru dergisi, halkın toplumsal seviyesine inmeyi amaç edindi. İmparatorluktaki milliyetçilik hareketleri, o sırada iktidarda bulunan ittihat ve Terakki cemiyetince desteklendiği için kısa zamanda büyük gelişme gösterdi. Milliyetçilik, özellikle Türkçülük hareketinin önderi durumunda olan Ziya Gökalp, yazılarıyla ve İstanbul üniversitesinde verdiği sosyoloji dersleriyle, hem milliyetçilik ilkelerinin aydınlarca benimsenmesinde, hem de milli bir edebiyatın yaratılmasında başlıca etken oldu.
Selanik'te, Ömer Seyfeddin, Âkil Koyuncu, Rasim Haşmet ve fecriati'cilerden bazılarının çıkardıkları Genç Kalemler (1911) dergisiyle, milliyetçilik akımı edebiyat alanına girdi. Genç Kalemler dergisi ilk olarak «milli edebiyat» deyimini ortaya attı ve böyle bir edebiyatın oluşturulması görevini de üstüne aldı. Dergi yazarları ilk olarak dilin millileştirilmesjyle ise başladılar.
Dili sadeleştirme konusunda birtakım ilkeler tespit ettikten sonra edebiyatta da taklitçilikten kaçınılmasını, sanatçıların, Türk halkının hayatına yönelerek yaratıcı nitelikler kazanmalarını ve yapıcı eserler vermelerini istediler. «Hikâye, roman ve tiyatro, konularını ve kişilerini yerli hayattan almalıdır» ilkesini benimsediler. Milli edebiyat temsilcilerinin edebiyat ve özellikle dil anlayışları, servetifünun'cular ve fecriati'ciler büyük tepki uyandırdı.
Mehmed Rauf, Halid Ziya, Cenab Şahabeddin, Hüseyin Cahid, Süleyman Nazif, Yakup Kadri, Köprülüzade Mehmed Fuad'ın itirazları şunlardı: «Yeni dil ancak bilim dili olabilir, sanat eserleri milletlerarasıdır, bu bakımdan edebiyat da milli olamaz, Genç Kalemler'in milli edebiyat anlayışı ırki bir nitelik taşımaktadır v.d.». Genç Kalemler dergisinde bu itirazlara karşı devamlı yazılar çıkıyordu. Bu karşılıklı tartışmaların yapıldığı sırada fecriati'cilerden Hamdullah Suphi ve Celâl Sahir, Genç Kalemler'in yeni dil konusundaki görüşünü benimsediklerini bildirdiler.
Genç Kalemler dergisi kapandıktan (eylül 1912) sonra yazarlarının birçoğu İstanbul'a geldiler, Türk Yurdu ve öteki milliyetçi dergilerde yazmağa başladılar. Milli edebiyat akımına karşı çıkanların ve yeni yetişen gençlerin de katılmasıyla grup genişledi ve etki alanları da aynı oranda büyüdü. Türkiye'de cumhuriyet ilân edilirken milli edebiyat akımı temsilcilerinin büyük çabalarıyla, bazı yazarların (Cenab Şahabeddin, Süleyman Nazif, Ali Kemal) şiddetle karşı koymalarına rağmen, konuşma dili edebiyat dili olarak yaygınlaştı.
DİL VE ÜSLÛP
«Genç Kalemler» dergisi yazarları, milli bir edebiyatın, dilin millileştirilmesiyle yaratılacağına inanmışlardı.
Edebiyatı cedide'cileri ve fecriati'cileri, Arapça ve Farsçanın etkisi altında kalan bir dili (Osmanlıca) kullandıkları gerekçesiyle suçladılar, «Yeni lisan» adını verdikleri davalarını gerçekleştirmeğe çalıştılar. Bu konudaki başlıca amaçları şunlardı:
1. Arapça ve Farsça dilbilgisi kuralları ile bazı istisnalar dışında bu kurala göre yapılmış tamlamaların kullanılmaması;
2. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçedeki kullanılışlarına göre değerlendirilmesi, bu dillere ait kelimelerin yerine mümkün olduğu kadar Türkçelerinin kullanılmasına dikkat edilmesi;
3. Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe telaffuzlarına göre yazılması;
4. Bilim dilinde kullanılan Arapça ve Farsça terimlerin kullanılmasına devam edilmesi;
5. Öteki Türk lehçelerinden kelime alınması;
6. Konuşmada, İstanbul şivesinin esas olarak kabul edilmesi.
ŞİİR
«Genç Kalemler», şiir anlayışı konusunda fecriati şairlerinden pek ayrılmadılar. Şiirde, konu seçimini şaire bırakmaları, onları, sanat anlayışları bakımından ikiliğe düşürdü; edebiyatı cedide ve fecriati şairlerinin ferdiyetçi sanat anlayışından bütünüyle ayrılamadı. Nitekim, Birinci Dünya ve Kurtuluş savaşı sırasında genç şairler kendi duygu ve hayallerini işlemekten kendilerini alamadılar. Aruzun yerine heceyi getirmeleri, sadece biçim yönünden bir değişiklikti.
Milli edebiyat dönemi şairleri kendilerini kabul ettirmeğe çalıştıkları yıllarda bile (1911-1917) servetifünun'culardan Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin üstat sayılıyor, fecriati şairleri de ünlerini sürdürüyorlardı. Bu arada Mehmed Akif de aynı anlayış ve yapıdaki şiirleriyle büyük ün kazanmıştı. Rübab dergisindeki bazı genç şairler (Halit Fahri, Selâhaddin Enis, Hakkı Tahsin, Orhan Seyfi v.d.), Nayiler adıyla ortaya çıktılar.
Eski şairlerin şiirlerindeki samimi, lirik ve mistik atmosferi şiirlerinde devam ettirmek istediler; milli geçmişe bağlanarak edebiyatın milli olabileceğini savundular. Bu arada Yahya Kemal ve Yakup Kadri, Nev-Yunanilik adını verdikleri akımda, eski yunan edebiyatını örnek almak yoluna gittiler. Bu atılımlar beklenen sonuçlan doğurmadı.
Milli edebiyat akımına taraftar olan bazı şairler, milli edebiyat kavramını farklı şekilde yorumluyorlar ve şiirlerini kendi yorumlarına göre yazıyorlardı. 1917'de kurulan Şairler derneği'nde sadece «konuşma dilinin ve hece vezninin kullanılması» konusunda görüş birliğine varıldı.
«Hecenin beş şairi» diye adlandırılan şairler (Halit Fahri [Ozansoy], Enis Behiç [Koryürek], Orhan Seyfi [Orhon], Yusuf Ziya [Ortaç], Faruk Nafiz [Çamlıbel]) bu görüşün yayılmasında ve yerleşmesinde önemli rol oynadılar.
Milli edebiyat dönemi şairlerinden başlıcaları şunlardır: Mehmed Emin (Yurdakul) [1869-1944], Ziya Gökalp (1876-1924), Ali Canip (Yöntem) [doğ. 1887], ibrahim Alâaddin (Gövsa) [1889-1949], Yahya Kemal (Beyatlı) [1884-1958], Yusuf Ziya (Ortaç) [1895- 1967], Orhan Seyfi (Orhon) [doğ. 1890], Faruk Nafiz (Çamlıbel) [doğ. 1898], Enis Behiç (Koryürek) [1889-1949], Kemaleddin Kami (Kamu) [1901-1948], Halit Fahri (Ozansoy) [1891-1971], Mithat Cemal (Kuntay) [1885-1956], Ahmed Hamdi (Tanpınar) (1901-1962], Necip Fazıl (Kısakürek) [doğ. 1903], Necmeddin Halil (Onan) [1902 -1968], Ömer Bedreddin (Uşaklı) [1904-1946], ihsan Raif [1877-1926], Şükûfe Nihal (doğ. 1896), Salih Zeki (Aktay) [1896-1971], Ali Mümtaz (Arolat) [1897 -1967], Halide Nusret (Zorlutuna) [doğ. 1901].
ROMAN VE HİKÂYE
1908'den sonra, konularını genellikle toplumsal meselelerden alan, konuşma dilini ve üslûbunu tercih eden yeni bir hikâye ve roman biçimi gelişmeğe başladı.
Bazı romanlarda toplumsal meseleler İstanbul dışındaki çevrelerden alındı (Ebubekir Hazım, Küçük Paşa [1910]; Refik Halid, Memleket Hikâyeleri [1919]); milliyetçilik siyasi bir ideoloji olarak işlendi (Halide Edip, Yeni Turan [1912]; Ahmet Hikmet, Gönül Hanım [1920]); Kurtuluş savaşının çeşitli görünümleri yansıtıldı (Halide Edip, Ateşten Gömlek [1922]; Yakup Kadri, Yaban [1932]); Türk toplumunun Tanzimattan başlayarak geçirdiği toplumsal, aşamalar, tasvirci ve tahlilci gözle anlatıldı (Yakup Kadri'nin romanları).
Bunların yanında aşk konusunda da hikâye ve romanlar yazıldığı oldu. Milli edebiyat döneminin başlıca hikâye ve romancıları: Halide Edip (Adıvar) (1884-1964]; Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) [doğ. 1889]; Refik Halid (Karay) (1888-1965), Aka Gündüz (Enis Avni) [1886 - 1958]; Ömer- Seyfeddin (1884-1920); Reşat Nuri (Güntekin [1889-1956].
TİYATRO
Milli edebiyat döneminde, tiyatro yeniden canlandı. özel tiyatroların yanında resmi tiyatroların da kurulması için teşebbüse geçildi. İstanbul belediye reisi Cemil (Topuzlu) Paşa İstanbul'un kültür hayatını olumlu yönde etkileyecek bir konservatuvar kurulması fikrini, meclise kabul ettirdi; Paris'teki Odeon tiyatrosu müdürü Pierre Antoine İstanbul'a çağrıldı. Dârülbedayi adıyla iki bölümlü (müzik, tiyatro) bir kurum meydana getirildi.
Dârülbedayi, ilk olarak Hüseyin Suat'ın Emile Fabre'dan adapte ettiği Çürük Temel'i (La Maison D'Argile) oynadı (20 ocak 1916). Bunu Halit Fahri'nin Baykuş adlı oyunu takip etti (2 mart 1917). Birinci Dünya savaşı sırasında gerek savaşın verdiği güçlükler, gerek Dârülbedayi'deki iç bölünmeler sonucu, çalışmalar aralıklı olarak sürdürülebildi. Dârülbedayi 1926'da İstanbul Şehir tiyatrosu, 1934'te de Şehir tiyatrosu adını aldı.
Kuruluş amacı telif oyunlar yazılmasını teşvik olan Dârülbedayi'de oynanan eserlerin çoğu hafif komedi ve vodvil, bir kısmı da manzum dramdı. Oyunlar, zayıf teknikli olmasına karşılık dil ve üslûp bakımından başarılıdır. Bu dönem tiyatro yazarları: İbnürrefik Ahmed Nuri (Sekizinci) [1866-1935], Musahipzade Celâl (1870-1959), Aka Gündüz (1886-1958), Reşat Nuri (1889-1956), Halit Fahri (1891-1971), Yusuf Ziya (1895-1967), Faruk Nafiz (doğ. 1898) v.d.
EDEBİYAT TARİHİ VE TENKİT
Türk edebiyatı tarihi konusunda verimli çalışmalar milli edebiyat döneminde başladı. Fuat Köprülü, Türk edebiyatını, şuara tezkireleri anlayışından kurtararak destanlar çağından bugüne kadar olan dönemi bir bütün halinde ele aldı (Türk Edebiyatı Tarihi I, II [1920-1921]).
Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (1918) adlı eserinde Ahmed Yesevi ve Yunus Emre'yi bütün yönleriyle belgelere dayanarak tanıttı. Türk medeniyet ve kültür tarihi, Türk dili, dini, sanatı, musikisi v.d. konularda çeşitli eserler meydana getirdi. Ali Canip (Yöntem), edebiyat ve edebiyat tarihi konularında yaptığı çalışmalarıyla tanındı. Mithat Cemal ve İbrahim Alâaddin de monograik incelemeler yaptılar.
Milli edebiyat döneminde Genç Kalemler'de Ömer Seyfeddin ve Ali Canip (Yöntem), yayımladıkları polemik ve tenkitleriyle «yeni lisan»ın ve milli edebiyatın savunmasını yaptılar. Ali Canip yeni edebiyat akımına karşı çıkan Cenab Şahabeddin ile yaptığı edebi polemiklerini Milli Edebiyat Meselesi ve Cenab Beyle Münakaşalarım (1918) adlı eserinde topladı.
Bu dönemin öteki edebi tenkit ve polemik yazarları arasında Hamdullah Suphi, Yakup Kadri, Raif Necdet sayılabilir.
Anonim Türk Halk Edebiyatı
Sözlü olarak aktarılan, söyleyeni belli olmadığı için halkın malı olan edebi ürünler, Anonim Halk Edebiyatı'nı oluşturular.
Manzum Eserler
Anonim Halk Edebiyatı'nın şiir özellikleri taşıyan ürünleridir.
Mani
Yaratıcısı adsız halk sanatçıları olan dörtlük biçimindeki şiir türüdür. Çoğunlukla 7 heceli ve 4 dizeli tek kıtadan oluşur. Birinci, ikinci ve dördüncü dizeler, birbiriyle uyaklı, üçüncü dize bağımsızdır. Buna göre uyak düzeni şöyledir: (a a x a). Tek dörtlükten oluşan maniler dışında 5, 6, 7, 8, 10, 14 dizeli maniler oldugu gibi, uyak düzeni (a x a x) biçiminde olan maniler de vardir.
Türkü
Ezgiyle okunan ve bentlerden oluşan, genellikle yaratıcısı belli olmayan bir şiir biçimidir. Türkü, daha çok yedili, sekizli, onbirli hece kaliplariyla söylenir. Bentler ve onları izleyen nakaratlar (bağlam ya da kavuştak da denir) kendi aralarında uyaklıdır.
Nakarat, bazen bentlerle aynı kalıpta bazen farklı kalıplarda olur. Dörder, üçer, ikişer dizelik bentlerle kurulan türküler vardir. Her bentten sonra yinelenen nakarat, dört, üç ya da bir dizeli olabilir.
Baz türküler, mani biçiminde dörtlüklerle kurulmuştur. Bunların bazen yine mani biçiminde nakaratları olur. Bir türküyü ilk söyleyen halk sanatçısının adı unutulmuştur. Ancak sahibi bilinen türküler (Karacaoglan türküleri) de vardir.
Bir türkü, zaman boyunca türlü degişmeler uğrayarak yaşamasını sürdürür. Türküler, doğayı, aşkı, ayrılığı, ölümü, kahramanlik ve askerliği, günlük yaşamin türlü olaylarını konu edinir. Kına gecesi, düğün, iş, oyun türküleri vardır.
Ninni
Çocukları uyutmak için söylenen ağır ve tekdüze şarkıdır. Ninni, basit sözlü bir türküdür. Yaratıcısı belli olmayan metin yinelenirken, bebeğin durumuna, annenin etkilendiği koşullara göre, sözlerinde bazı değişiklikler yapılır.
Dizelerin ya da dörtlüklerin sonunda "ninni", "e yavruma e e e", "hu, hu, hoppala" gibi sözler yinelenir. Zaman zaman "Dandini dandini danalı bebek" türünden yansımalı dizelere de yer verilir.
Anne ninnisinde, yavrusunun uslu durmasını, kolayca uyumasını ister. Kolayca yürümesini, büyümesini, sünnet olmasını, iyi bir meslek edinmesini, kız çocuk ise gelin olmasını ister.
Anne, bebeğini uyuturken harekete uygun bir ritimle, bebeğin huysuz ya da uysal davranışına uyacak biçimde sesini düzenler. Bebek uyumaya başladığında, sesini alçaltarak ninnisini bitirir.
Tekerleme
Masalın uygun yerlerinde kullanılan basmakalıp sözlerdir. Masalın başı, şaşırtıcı ve güldürücü olayların anlatıldığı bölümdür. Masalın başında, asıl masaldan önce yer verilen tekerlemeler, akıl ilkelerine alabildiğince yan çizer; abartmalı çelişkileri sergiler. Tekerlemeler, baş uyaklar ve uyaklarına, ses yinelemelerine, özgür çağrışımlarına dayanır; bir bakıma gerçek üstü şiire yaklaşır.
Bilmece
Birşeyi üstü örtülü sözcüklerle betimleyerek, dinleyeni, ne olduğunu bilmeye davet eden küçük şiirdir. Bilmecelerin bir bölümü manzumdur. Bunlaıin arasında beyit, mani gibi biçimini korumuş olanları da vardır.
Kimi bilmeceler ise aşınıp değişerek başlangıçtaki manzum şeklinden uzaklaşmıştır. Kolay söylenmesi, hatırda tutulması için manzum olmayan bilmecelerde de bazı biçimsel anlatma tekniklerine, iç uyaklara, ses yinelemelerine başvurulduğu görülür.
Destan
Gerçeküstü ile gerçeğin, efsane ile tarihin birbirine karıştığı, bir kahramanı ya da önemli bir tarihsel olayı övüp yücelten, uzun manzumedir. Türk destanları, bir şair tarafından topluca yazılmadığı gibi, bir folklorcu tarafından da destancı halk şairleri ağzından derlenip yazıya geçirilmemiştir. Bunların ancak konuları üzerinde bilgimiz vardır; bu konulara, çoklukla, Çin, İran, Arap kaynaklarında ve bazı Türkçe kaynaklarda rastlanmıştır.
Ağıt
Ağıt, diğer halk şiiri türlerine göre biraz daha özgürce uyaklanır ve ilk söyleyeni, bir süre geçtikten sonra unutulur. Daha çok Orta ve Güney Anadolu'da Afşar ve Türkmen kökenli toplumlarda, belli geleneksel eylemlere uyularak, ölünün başında ya da gömüldükten sonra, genellikle kadınlar tarafından söylenir.
Ağıt'a, İslamiyet'ten önce "sagu", Azerbaycan'da da "ağı", Kerkük Türklerinde "sazlamağ", Türkmencede "ağı", "tavs" ya da "tavşa" denirdi. Âşıkların da ağıt olarak adlandırılan sekiz ve on bir heceli ya da aruzla söylenmiş şiirleri vardır.
Mensur Eserler
Düz yazı biçiminde yazılmış yaptılardır.
Masal
Masalların büyük bir kısmı, olağanüstü kişileri ve olayları konu edinir. Kahramanlarını, yaşanan çevreden alan masallar da vardır. Ancak bütün masallar, hayal ürünü ve uydurma olduklarını belli eden bir anlatıma sahiptir. Türk masallarında dinleyici üzerindeki bu yabancılaştırma etkisi tekerlemelerle yapılır.
Atasözü
Halk içinden çıkan, bir öğüdü, sağ duyusal bir gerçekliği ya da deneyime dayalı bir gözlemi dile getiren ve halkın ortak kullanımına giren kısa özlü sözlerdir.
Deyim
Belli bir dile özgü ve bir başka dilde sözdizimsel karşılığı bulunmayan dilsel biçimdir.
Fıkra
Hikaye, latife, nükte, kıssa da denir. Yazılı kaynaklarda, letaifname, fıkrarat adları altında derlenmiştir. Konularını gülünç yaşam olayları, insan-toplum ilişkilerindeki çatışmalar ve çelişkiler oluşturur.
Gerçek olaylardan yola çıkarak, düz yazı dilinde, başlangıç, gelişme ve sonuç bölümleriyle anlatılır. Tanzimat Dönemi'nden itibaren, gazetelerde herhangi bir olayı, bir görüş ya da bir düşünceye bağlayarak, ciddi ya da eğlenceli kısa yazı biçiminde konu edinen türe de fıkra adı verildi.
Halk Hikâyeleri
Halk Edebiyatı'nda, hikayeci ve âşıklar tarafından, kahvelerde, köy odalarında, düğün toplantılarında söylenen hikâyelere "halk hikayesi" diye anılır. 15. yüzyılda yazıldığı sanılan, destansı bir nitelik gösteren Kitabı-Dede Korkut'taki hikayeler, bunun ilk örnekleri kabul edilir.